Orhan Pamuk _ Kar www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta yasarmutlu@kitapsevenler.com yasarmutlu@yasarmutlu.com mutlukitap@hotmail.com kitapsevenler@gmail.com İletişim Yayınlan 773 • Çağdaş Türkçe Edebiyat 109 ISBN 975-470-961-0 • ISBN 975-470-962-9 (Ciltli) © 2002 iletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI İstanbul, Ocak 2002 (100.000 adet) 2. BASKI İstanbul, Şubat 2002 (100.001-110.000) 3. BASKI istanbul, Haziran 2002 (110.001-113.000) KAPAK Hakkı Mısırlıoğlu ON VE ARKA KAPAK FOTOĞRAFLARI Manuel Çıtak tarafından Kars'ta çekildi KAPAK FİLMİ 4 Nokta Grafik DİZGİ ve UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZELTİ Kerem Ünüvar MONTAJ Şahin Eyilmez BASKI ve CİLT Sena Ofset İletişim Yayınlan Klodfarer Cad. iletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34400 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Fax: 212.516 12 58 e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr ORHAN PAMUK Kar r\ İSTANBUL ORHAN KEMAL İL HALK KÜTÜPHANESİ ÖPf'NÇ VERME EÖIÜMÜ Kayıt No : Tasnif No i I m ORHAN PAMUK 1952'de İstanbul'da doğdu ve Cevdet Bey ve Oğullan ve Kara Kitap adlı romanlarında anlattığına benzer bir ailede, Nişantaşı'nda büyüyüp yetişti. New York"ta geçirdiği üç yıl dışında hep İstanbul'da yaşadı. Liseyi Robert Koleji'nde bitirdi, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde üç yıl mimarlık okudu, 1976'da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Çocukluk ve gençliğinde ressam olmayı hayal eden Pamuk 1974'den başlayarak düzenli bir şekilde yazı yazmayı kendine iş edindi, ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları 1979'da Milliyet Yayınlan Roman Yanşması'm kazandı. Ûç kuşak İstanbullu bir tüccar ailesini hikâye eden ve 1982'de yayımlanan bu kitap 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü de aldı. Aynı yıl ilk baskısı çıkan Sessiz Ev ile 1984 Madaralı Roman Ödülü'nü ve bu kitabın Fransa'da çıkan çevirisiyle de 1991 Prix de la decouverte europeenne'i (Avrupa Keşif Ödülü) kazandı. 1985'de yayımlanan ve Venedikli bir köleyle bir Osmanlı âlimi arasındaki ilişkiyi anlatan tarihî romanı Beyaz Kale Pamuk'un ününü yurt içinde ve yurt dışında genişletti. New York Times gazetesinin "Doğu'da bir yıldız yükseldi" sözleriyle karşıladığı bu kitap, belli başlı bütün Batı dillerine çevrildi. 1990'da yayımlanan Kara Kitap, karmaşıklığı, zenginliği ve doluluğu yüzünden çağdaş Türk edebiyaümn üzerinde en fazla tartışılan ve en çok okunan romanlarından biri oldu. Pamuk'un 199l'de Rüya adını verdiği bir kızı doğdu. Ömer Kavur'un yönetmenliğini yaptığı Gizli Yüz filminin senaryosunu Pamuk 1992 yılında kitaplaştırdı. 1994te yayımlanan ve esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençleri hikâye ettiği Yeni Hayal adlı romanı Türk edebiyatının en çok okunan kitaplanndan biridir. 1998'de yayımladığı Osmanlı nakkaşlannm hayat ve sanatlan üzerine Benim Adım Kırmızı adlı tarihi romanı olağanüstü bir ilgi gördü. Aynı kitap 2001 yılında yayımlandığı pek çok yabancı ülkede yılın en iyi yabancı kitabı olarak karşılandı. Pamuk, gençliğinden beri tuttuğu defterler, dergi ve gazetelere yazdığı yazılar, denemeler, eleştiri yazılan, röportajlar ve gezi notla-nndan yaptığı titiz bir seçme ile daha önce yayımlanmamış "Pencereden Bakmak" adlı uzun hikâyesini 1998'de Otefei Renkler başlığıyla kitaplaştırdı. Orhan Pamuk'un kitaplan yirmi beş dile çevrildi ve bütün dünyada bir milyonun üzerinde satıldı. .1 •' . * "¦' • Sfv. - *v Rüya'ya Dikkatimiz şeylerin tehlikeli kenarına Dürüst hırsıza, şefkatli katile, Batıl inançlı ateiste Robert Browning, Papaz Blougram'ın Maruzatı Edebi bir eserde siyaset, bir konserin ortasında patlayan tabanca gibi kaba ama göz ardı edemeyeceğimiz bir şeydir. Şimdi çok çirkin şeylerden söz edeceğiz... Stendhal, Parma Manastırı Yok edin halkı, kırın, susturun onları. Çünkü Avrupa aydınlanması halktan çok daha önemlidir. Dostoyevski, Karamazov Kardeşlerin Çalışma Notları İçimdeki Batılı huzursuz olmuştu. Joseph Conrad, Batılı Gözler Altında İÇİNDEKİLER 1. Kars'a Gidiş........................................................................... ...................9 2. Uzak Mahalleler...................................................................... ..............15 3. Yoksulluk ve Tarih........................................................................... ....23 4. Ka ile İpek Yeni Hayat Pastanesi'nde.........................................36 5. Katil ile Maktul Arasında ilk ve Son Konuşma.......................43 6. Muhtar'ın Hazin Hikâyesi.................................................................52 7. Parti Merkezinde, Emniyette ve Gene Sokaklarda................61 8. Lacivert'in ve Rüstem'in Hikâyesi................................................71 9. Kendini Öldürmek istemeyen Bir İnançsız..............................83 10. Kar ve Mutluluk........................................................................ ............90 11. Ka Şeyh Efendi'yle...................................................................... .........97 İZ. Necip'in Hicranlı Hikâyesi............................................................104 13. Kar Altında Kadife ile Bir Yürüyüş..............................................112 14. Akşam Yemeğinde Ask, Örtünmek ve İntihar Üzerine.......119 15. Millet Tiyatrosu'nda................................................................... ......132 16. Necip'in Gördüğü Manzara ve Ka'nın Şiiri.............................141 17. Çarşafını Yakan Kız Hakkında Bir Oyun...................................147 18. Sahnedeki ihtilal......................................................................... .......153 19. İhtilal Gecesi.......................................................................... .............162 20. Gece Ka Uyurken ve Sabah............................................................169 21. Ka Soğuk Korkunç Odalarda..........................................................178 22. Sunay Zaim'in Askerlik ve Modern Tiyatro Kariyeri...........187 23. Sunay ile Karargâhta...................................................................... .199 24. Altıgen Kar Tanesi.......................................................................... ...210 25. Ka ile Kadife Otel Odasında..........................................................218 26. Lacivert'in Bütün Batı'ya Demeci..............................................225 27. Ka, Turgut Bey'i Bildiriye Katmaya Çalışıyor.......................237 28. Ka ile ipek Otel Odasında..............................................................245 29. Frankfurt'ta.................................................................... .....................250 30. Kısa Süren Bir Mutluluk..................................................................262 31. Asya Oteli'ndeki Gizli Toplantı...................................................266 32. Ask, Önemsiz Olmak ve Lacivert'in Kayboluşu Üzerine ...283 33. Vurulma Korkusu......................................................................... .....293 34. Arabulucu....................................................................... .....................305 35. Ka ile Lacivert Hücrede...................................................................317 36. Hayat ile Oyun, Sanat ile Siyaset Arasında Pazarlık.........328 37. Son Oyun için Hazırlıklar...............................................................340 38. Zorunlu Bir Misafirlik...................................................................... .351 39. Ka ile ipek Oteldeler....................................................................... .359 40. Yarım Kalan Bölüm........................................................................... 372 41. Kayıp Yeşil Defter.......................................................................... ....376 42. ipek'in Gözünden........................................................................ ......383 43. Son Perde........................................................................... ...................392 44. Dört Yıl Sonra Kars'ta......................................................................407 Karın sessizliği KARS'A GİDİŞ Karın sessizliği, diye düşünüyordu otobüste şoförün hemen arkasında oturan adam. Bu bir şiirin başlangıcı olsaydı içinde hissettiği şeye karın sessizliği derdi. Onu Erzurum'dan Kars'a götürecek otobüse son anda yetişmişti, istanbul'dan iki gün süren karlı fırtınalı bir otobüs yolculuğundan sonra Erzurum garajına varmış, kirli ve soğuk koridorlarda elinde çantası, kendisini Kars'a götürecek otobüslerin nereden kalktığını öğrenmeye çalışırken biri, bir otobüsün hemen kalkmakta olduğunu söylemişti. Yetiştiği Magirus marka eski otobüsün muavini, kapattığı bagajı yeniden açmak istemediği için "Acelemiz var," demişti. Bu yüzden şimdi bacaklannm arasında duran koyu vişne rengi Bally marka büyük el çantasını yanına almıştı. Pencere kenannda oturan yolcunun üzerinde beş yıl önce Frankfurt'ta bir Kaufhof'tan aldığı kül rengi kalın bir palto vardı. Kars'ta geçireceği günlerde bu yumuşacık tüylü, güzel paltonun kendisi için hem utanç ve huzursuzluk, hem de güven kaynağı olacağını şimdiden söyleyelim. Otobüs yola çıktıktan hemen sonra, cam kenarında oturan yolcu "belki yeni bir şey görürüm" diye gözlerini dört açıp Erzurum'un kenar mahallelerini, küçücük ve yoksul bakkal dükkânlarını, fırınları, kırık dökük kahvehanelerin içlerini seyrederken kar serpiştirmeye başlamıştı. İstanbul'dan Erzurum'a yol boyunca yağan kardan daha güçlü ve iri taneliydi. Cam kenarında oturan yolcu yol yorgunu olmayıp gökten kuş tüyleri gibi inen iri tanelere biraz daha dikkat etseydi yaklaşmakta olan güçlü kar fırtınasını sezebilir, belki de bütün hayatını değiştirecek bir yolculuğa çıkmış olduğunu ta baştan anlayıp geri dönebilirdi. Ama geri dönmek aklında yoktu hiç. Akşam çökerken yeryüzünden daha aydınlık görünen göğe gözlerini dikmiş, gittikçe iri-leşen ve rüzgârda savrulan kar tanelerim yaklaşmakta olan bir felaketin belirtileri olarak değil, çocukluğundan kalma bir mutluluk ve saflığın en sonunda geri gelen işaretleri olarak seyrediyordu. Cam kenannda oturan yolcu, çocukluğunu ve mutluluk yıllarını yaşadığı şehre, İstanbul'a on iki yıldan sonra ilk defa bir hafta önce annesinin ölümü üzerine dönmüş, orada dört gün kalmış, hiç hesapta olmayan bu Kars yolculuğuna çıkmıştı. Yağan olağanüstü güzellikteki karın onu yıllar sonra görebildiği İstanbul'dan bile daha mutlu kıldığını hissediyordu. Şairdi ve yıllar önce yazdığı ve Türk okuyucusunun pek az tanıdığı bir şiirinde karın hayatta bir kere rüyalarımızda da yağdığını yazmıştı. Kar rüyalarda yağdığı gibi uzun uzun, sessizce yağarken cam kenarında oturan yolcu yıllardır tutkuyla aradığı masumiyet ve saflık duygularıyla arındı ve kendini bu dünyada evinde hissedebileceğine iyimserlikle inandı. Biraz sonra da uzun zamandır yapmadığı ve aklından hiç geçmeyen bir şeyi yaptı ve koltuğunda uyayakaldı. Uyumasından yararlanıp onun hakkında sessizce biraz bilgi verelim. On iki yıldır Almanya'da siyasi sürgün hayatı yaşıyordu, ama hiçbir zaman siyasetle fazla ilgilenmiş değildi. Asıl tutkusu, bütün düşüncesi şiirdi. Kırk iki yaşındaydı, bekârdı ve hiç evlenmemişti. Kıvrıldığı koltukta fark edilmiyordu ama Türkler için uzunca sayılabilecek bir boyu, yolculukta daha da solan açık bir teni, kumral saçları vardı. Yalnızlıktan hoşlanan sıkılgan biriydi. Uyuyakaldıktan biraz sonra başının otobüsün sarsmtısıyla yanındaki yolcunun omzuna, sonra da göğsüne düştüğünü bilseydi çok utanırdı. Gövdesi komşusunun üzerine düşen yolcu iyi niyetli, doğru düzgün bir insandı ve bu özellikleri yüzünden özel hayatlarında hareketsiz ve 10 ---------------------------------------------Kars a Gıdıs----------------------- ---------------------- başarısız olan Çehov kahramanları gibi kederliydi hep. Keder konusuna daha sonra çok döneceğiz. Bu rahatsız oturuşu ile daha fazla uyuyamayacağını anladığım yolcunun adının Kerim Alakuşoğlu olduğunu, ama bundan hiç hoşlanmadığı için kendisine adının ilk harfleriyle Ka denmesini tercih ettiğini, bu kitapta da öyle yapacağı-ı mı hemen söyleyeyim. Kahramanımız daha okul yıllarmdayken ödev ve sınav kâğıtlarına adını inatla Ka diye yazar, üniversitede yoklama kâğıdını Ka diye imzalar, bu konuda öğretmenleri ve devlet memurlarıyla her seferinde kavga çıkarmayı göze alırdı. Annesine, ailesine, dostlarına kabul ettirdiği bu adla şiir kitaplarını da yayımladığı için Ka adının Türkiye'de ve Almanya'daki Türkler arasında küçük ve esrarlı bir ünü vardı. Şimdi, Erzurum garajından ayrıldıktan sonra yolculara iyi seyahatler dileyen şoför gibi ben de ekleyeyim: Yolun açık olsun sevgili Ka... Ama sizi kandırmak istemem: Ka'nın eski bir arkadaşıyım ve Kars'ta başına gelecekleri daha bu hikâyeyi anlatmaya başlamadan biliyorum ben. Horasan'dan sonra otobüs kuzeye Kars'a doğru saptı. Kıvrılarak yükselen yokuşlann birinde birdenbire bir at arabası belirip şoför sıkı bir fren yapınca Ka hemen uyandı. Otobüsün içinde oluşan o birlik beraberlik havasına katılması çok vakit almadı. Dönemeçlerde, kayalık uçurum kenarlarında otobüs yavaşladıkça, şoförün hemen arkasında oturmasına rağmen o da arkadaki yolcular gibi yolu daha iyi görebilmek için ayağa kalkıyor, buğulanan ön camı şoföre yardım şevkiyle silen bir yolcuya gözden kaçan bir köşeyi parmağıyla işaret edip göstermeye çalışıyor (yardımı fark edilmemişti), tipi azıtınca bir anda bembeyaz kesen ön cama silecekler yetişemeyince şoför gibi o da artık hiç gözükmeyen asfaltın nereye doğru uzandığını çıkarmaya çalışıyordu. Yol işaretleri kar tuttuğu için okunmuyordu. Tipi iyice bastırınca şoför uzak ışıklarını kapattı ve yan karanlıkta yol daha belirginleşirken otobüsün içi karanlıklaştı. Korkular içindeki yolcular birbirleriyle hiç konuşmadan karlar altındaki fakir kasabacıkların sokaklarına, kırık dökük tek katlı evlerin soluk lambalarına, uzak köylerin şimdiden kapanmış yollarına ve lambaların belli belirsiz aydınlattığı uçurumlara baktılar. Konuşurlarsa fısıldaşarak konuşuyorlardı. 11 - nars a uıaış - Kucağına düşerek uyuyakaldığı koltuk komşusu Ka'ya böyle bir fısıltıyla Kars'a ne amaçla gittiğini sordu. Ka'nın Kars'ın yerlisi olmadığını anlamak kolaydı. "Gazeteciyim," diye fısıldadı Ka... Bu doğru değildi. "Belediye seçimleri ve intihar eden kadınlar için gidiyorum." Bu doğruydu. "Kars'ta belediye başkanının öldürüldüğünü ve kadınların intihar ettiğini bütün İstanbul gazeteleri yazmışlar," dedi koltuk komşusu, Ka'nın gurur mu utanç mı olduğunu çıkaramadığı kuvvetli bir duyguyla. Üç gün sonra, Kars'ta karlar altındaki Halitpaşa Caddesi'nde gözlerinden yaşlar akarken tekrar karşılaşacağı bu ince, yakışıklı köylüyle Ka yolculuk boyunca ara ara konuştu. Kars'taki hastane yeterli olmadığı için annesini Erzurum'a götürdüğünü, Kars yakınlarındaki köyünde hayvancılık yaptığını, zar-zor geçindiklerini ama isyancı olmadığını, kendisi için değil -Ka'ya açıklamadığı esrarengiz nedenlerden- ülkesi için üzüldüğünü, Ka gibi okumuş yazmış birinin Kars'ın dertleri için ta İstanbul'dan gelmesine memnun olduğunu öğrendi. Yalın sözlerinde, konuşurkenki mağrur halinde Ka'da saygı uyandıran soylu bir yan vardı. Adamın varlığının kendisine huzur verdiğini hissetmişti Ka. Almanya'da on iki yıl boyunca hissetmediği türden bu huzuru Ka kendinden güçsüz birisini anlayıp ona şefkat duymaktan hoşlandığı zamanlardan hatırlıyordu. Böyle zamanlarda, dünyaya acıma ve sevgi duyduğu adamın gözüyle bakmaya çalışırdı. Ka bunu yapınca bitip tükenmeyen kar fırtınasından daha az korktuğunu, uçuruma yuvarlanmayacaklarını, geç de olsa otobüsün Kars'a varacağını anladı. Otobüs karlar altındaki Kars sokaklarına saat onda, üç saat gecikmiş olarak girdiğinde Ka şehri hiç tanıyamadı. Yirmi yıl önce buraya buharlı trenle geldiği bahar gününde karşısına çıkan istasyon binasının da, arabacının onu bütün şehri dolaştırdıktan sonra götürdüğü her odası telefonlu Cumhuriyet Oteli'nin de nerede olduğunu çıkaramadı. Karın altında her şey silinmiş, kaybolmuş gibiydi. Garajlarda bekleyen bir-iki at arabası geçmişi hatırlatıyordu ama şehir yıllar önce Ka'nın gördüğünden ve hatırladığından çok daha kederli ve yoksuldu. Ka otobüsün buz tutmuş pencerelerin- 12 -Kars'a Gidiş - den son on yılda Türkiye'nin her yerinde benzerleri yapılmış beton apartmanları, her yeri birbirine benzeten pleksiglas panoları ve sokakların bir yanından öbür yanına gerilmiş iplerin üzerine asılmış seçim afişlerini gördü. Otobüsten inip ayağı yumuşacık kara değer değmez pantolonunun paçalarından keskin bir soğuk girdi. İstanbul'dan telefon edip yer ayırttığı Karpalas Oteli'ni sorarken otobüsün muavininden bavullarını alan yolcular arasında tanıdık yüzler gördü ama kar altında bu kişilerin kim olduklarını çıkaramadı. Otele yerleştikten sonra gittiği Yeşilyurt Lokantası'nda yeniden gördü onları. Yıpranmış, yorgun, ama hâlâ yakışıklı ve havalı bir erkekle, onun hayat arkadaşı olduğu anlaşılan şişman ama hareketli bir kadın. Ka onları İstanbul'dan, 1970'lerin bol sloganlı siyasal tiyatrolarından hatırlıyordu: Adamın adı Sunay Zaim'di. Dalgın dalgın onları seyrederken kadının ilkokuldan sınıf arkadaşı bir kıza benzediğini de çıkardı. Ka tiyatrocu çevrelerine özgü solgun ve ölü teni masadaki diğer erkeklerde de gördü: Bu karlı Şubat gecesinde, bu unutulmuş şehirde, bu küçük tiyatro kumpanyasının ne işi vardı? Yirmi yıl önce kravatlı memurların devam ettiği bu lokantadan çıkmadan önce Ka bir başka masada 1970'lerin eli silahlı solcu kahramanlarından birini de gördüğünü sandı. Yoksullaşıp soluklaşan Kars ve lokanta gibi, hatıraları da kar altında silinmiş gibiydi. Sokaklarda kar yüzünden mi kimse yoktu, yoksa bu donmuş kaldırımlarda zaten hiçbir zaman mı kimse olmazdı? Duvarlardaki seçim afişlerini, dersane ve lokanta ilanlarını ve valiliğin yeni astığı, üzerinde "İnsan Allah'ın Bir Şaheseridir ve İntihar Bir Küfürdür" yazan intihar karşıtı posterleri dikkatle okudu. Pencereleri buz tutmuş yarı dolu bir çayhanede televizyon seyreden erkekler kalabalığını gördü Ka. Hafızasında Kars'ı özel bir yer yapan Rus yapısı eski taş binaları görmek biraz olsun içini rahatlattı. Karpalas Oteli Baltık mimarisiyle yapılmış zarif Rus yapılarından biriydi. İki katlı, ince, uzun yüksek pencereli binaya bir avluya açılan bir kemerin altından geçilerek giriliyordu. Yüz on yıl önce at arabaları rahatça geçsin diye yüksek yapılan bu kemerin altından geçerken Ka belli belirsiz bir heyecan duydu, ama o ka- 13 ---------------------------------------------Kars a Gidiş----------------------- ---------------------- dar yorgundu ki üzerinde durmadı bunun. Gene de bu heyecanın Ka'nın Kars'a geliş nedenlerinden biriyle ilgili olduğunu söyleyeyim: Üç gün önce Ka İstanbul'da Cumhuriyet gazetesini ziyarete gittiğinde gençlik arkadaşı Taner'i görmüş, o da Ka'ya, Kars'ta belediye seçimleri yapılacağını, ayrıca tıpkı Batman'da olduğu gibi Kars'ta da genç kızların tuhaf bir intihar hastalığına yakalandıklarını anlatmış, bu konularda yazmak ve on iki yıldan sonra gerçek Türkiye'yi görüp tanımak istiyorsa Kars'a gitmesini, başka kimsenin hevesli olmadığı bu iş için ona geçici bir basın kartı verilmesini önermiş ve ayrıca üniversite arkadaşları güzel İpek'in de Kars'ta olduğunu eklemişti. Muhtar'dan ayrılmış olmasına rağmen İpek orada Karpalas Oteli'nde babası ve kızkardeşiyle yaşıyordu. Cumhuriyet'te politik yorumlar yapan Taner'in sözlerini dinlerken Ka İpek'in güzelliğini hatırladı. Otelin yüksek tavanlı lobisindeki televizyona bakan kâtip Ca-vit'in anahtarını verdiği ikinci kattaki 203 numaralı odaya çıkıp kapıyı kapattıktan sonra Ka rahatladı. Kendini dikkatle dinlemişti, yol boyunca korktuğunun aksine ne aklı ne de yüreği İpek'in otelde olup olmamasıyla ilgiliydi. Âşık olmaktan, sınırlı aşk hayatlarını yalnızca bir dizi acı ve utanç olarak hatırlayanların kuvvetli içgüdüsüyle ölesiye korkardı Ka. Gece yarısı, üzerinde pijamaları, karanlık odasında yatağına girmeden önce, perdeyi hafifçe araladı. Karın kocaman tanelerle hiç durmadan yağışını seyretti. 14 Şehrimiz huzurlu bir yerdir UZAK MAHALLELER Kar şehrin kirinin, çamurunun ve karanlığının, örtülerek unutulduğu bir saflık duygusu uyandırırdı hep onda ama Ka Kaıs'ta geçirdiği ilk gün kar ile ilgili bu masumiyet duygusunu kaybetti. Burada kar yorucu, bıktırıcı, yıldırıcı bir şeydi. Bütün gece yağmıştı. Ka sabah sokaklarda yürür, işsiz Kürtlerle dolu kahvehanelerde oturur, hevesli bir gazeteci gibi elinde kâğıt kalem seçmenlerle görüşür, yoksul mahallelerin dik ve buzlu yollarını tırmanır, eski belediye başkanı, vali muavini ve intihar eden kızların yakınlarıyla görüşürken kar hiç dinmedi. Çocukluğunda, Nişanta-şı'ndaki güvenli evlerinin penceresinden ona bir masalın parçasıymış gibi gelen karlı sokak görüntüleri şimdi yıllardır hayallerini içinde son bir sığınak olarak taşıdığı bir orta sınıf hayatının ve hayal bile etmek istemediği sonu umutsuz bir yoksulluğun başlangıcı gibi gözüküyordu. Sabah daha şehir yeni uyanırken yağan kara aldırmadan Atatürk Caddesi'nden aşağıya, gecekondu mahallelerine, Kars'ın en fakir semtlerine, Kaleiçi Mahallesi'ne doğru hızlı hızlı yürüdü. Dalları kar tutmuş iğde ve çınar ağaçlarının altından hızlı hızlı ilerlerken, pencerelerinden dışarıya soba boruları çıkan eski ve yıpranmış Rus binalarına, odun depolarıyla elektrik trafosu arasında yükselen bin yıllık boş Ermeni kilisesinin içine yağan kara, buz tutmuş 15 -Uzak Mahalleler - Kars çayının üzerindeki beş yüz yıllık taş köprüden her geçene havlayan kabadayı köpeklere, kar altında iyice boş ve terk edilmiş gözüken Kaleiçi Mahallesi'nin küçük gecekondularından tüten incecik dumanlara bakıp öylesine kederlendi ki gözlerinde yaşlar birikti. Derenin karşı yakasına erkenden firma yollanmış biri erkek biri kız iki çocuk kucaklarında sıcak ekmekler aralarında itişerek öyle bir mutlulukla gülüşüyorlardı ki Ka da onlara gülümsedi. Yoksulluk ya da çaresizlik değildi içine bu kadar işleyen; şehrin her yerinde, fotoğrafçı dükkânlarının boş vitrinlerinde, kâğıt oynayan işsizlerle tıkış tıkış kalabalık çayhanelerin buzlu camlarında, karla kaplı boş meydanlarda daha sonra hep göreceği tuhaf ve güçlü bir yalnızlık duygusuydu. Sanki burası herkesin unuttuğu bir yerdi ve kar sessizce dünyanın sonuna yağıyordu. Sabah Ka'nın talihi yaver gitti ve herkesin merak edip elini sıkmak isteyeceği istanbullu ünlü bir gazeteci gibi karşılandı; vali muavininden en yoksuluna kadar herkes ona kapısını açıp konuştu. Ka'yı Karslılara üç yüz yirmi satışlı Serhat Şehir Gazetesi'rd çıkaran, bir zamanlar Cumhuriyet gazetesine yerel haberler yollayan (çoğu yayımlanmazdı) Serdar Bey tanıttı. Ka sabah otelinden çıkar çıkmaz ilk iş "yerel muhabirimiz" diye İstanbul'dan adı verilen bu eski gazeteciyi gazetesinin kapısında bulmuş, bütün Kars'ı tanıdığını hemen anlamıştı. Kars'ta geçireceği üç gün boyunca Ka'ya yüzlerce kere sorulacak soruyu Serdar Bey sordu ilk. "Serhat şehrimize hoşgeldiniz üstat. Ama burada ne işiniz var?" Ka seçimleri izlemeye ve intiharcı kızlar hakkında belki bir yazı yazmaya geldiğini söyledi. "intiharcı kızlar Batman'daki gibi abartılıyor," dedi gazeteci. "Emniyet Müdür Yardımcısı Kasım Bey'e çıkalım. Ne olur ne olmaz, geldiğinizi bilsinler." Kasabaya gelen yabancıların gazeteci de olsalar polise bir görünmeleri ta 1940'lardan gelen bir taşra alışkanlığıydı. Yıllar sonra ülkesine geri dönen bir siyasal sürgün olduğu ve -hiç konuşulmasa da- PKK'lı gerillaların varlığı bir şekilde hissedildiği için Ka karşı çıkmadı. Ağır ağır yağan karın altında sebze halinden, sıra sıra nalburların ve yedek parçacıların dizildiği Kâzım Karabekir Caddesi'nden, 16 ¦ uzaK manaııeıerhüzünlü işsizlerin televizyona ve yağan kara baktığı çayhanelerin, kocaman kaşar peyniri tekerlerinin sergilendiği mandıra dükkânlarının önünden yürüyüp bütün şehri çaprazlamasına on beş dakikada geçtiler. Serdar Bey yolda durup Ka'ya eski belediye başkanının vurulduğu köşeyi gösterdi bir ara. Bir söylentiye göre basit bir belediye sorunu, kaçak bir balkonun yıkılması yüzünden vurulmuştu başkan. Katil, cinayetten sonra kaçtığı köyündeki evinin samanlığında silahıyla birlikte olaydan üç gün sonra yakalanmıştı. Bu üç gün boyunca o kadar çok dedikodu yapılmıştı ki suçu onun işlediğine önce kimse inanmamış, cinayet nedeninin bu kadar basit olması hayal kırıklığı yaratmıştı. Kars Emniyet Müdürlüğü Ruslardan ve Ermeni zenginlerinden kalan ve çoğu devlet binası olarak kullanılan eski taş yapıların sıralandığı Faikbey Caddesi boyunca uzanan üç katlı, uzun bir binaydı. Emniyet müdür yardımcısını beklerlerken Serdar Bey Ka'ya işlemeli yüksek tavanları gösterip binanın 1877-1918 Rus dönemi sırasında zengin bir Ermeni'nin kırk odalı konağı, daha sonra da bir Rus hastanesi olduğunu söyledi. Bira göbekli Emniyet Müdür Yardımcısı Kasım Bey koridora çıkıp onları odasına aldı. Ka onun, Cumhuriyet gazetesini solcu bulduğu için okumadığını, Serdar Bey'in birisini şairliği yüzünden övmesinin onda olumlu bir etki yapmadığını, ama Kars'ın en çok satan yerel gazetesinin sahibi olduğu için ondan çekindiğini de hemen anladı. Serdar Bey'in sözü bitince "Koruma ister misiniz?" dedi Ka'ya. "Nasıl?" "Yanınıza bir sivil adamımızı veririm. Rahat edersiniz." "Buna ihtiyacım var mı?" dedi Ka doktorun artık bastonla yürümesini önerdiği hastanın telaşıyla. "Şehrimiz huzurlu bir yerdir. Bölücü teröristleri kovaladık. Ama ne olur ne olmaz." "Kars huzurlu bir yerse ihtiyacım yok," dedi Ka. İçinden emniyet müdür yardımcısının şehrin huzurlu bir yer olduğunu bir kere daha belirtmesini istedi, ama Kasım Bey bu sözü tekrarlamadı. ilk olarak şehrin kuzeyindeki en yoksul mahallelere, Kaleiçi'ne 17 ¦Uzak Mahalleler - ve Bayrampaşa'ya gittiler. Hiç durmamacasına yağan karın altında Serdar Bey taş, briket ve oluklu kaplama malzemesiyle yapılmış gecekonduların kapılarını vuruyor, açan kadınlara evin erkeğini soruyor, kendisini tanırlarsa güven verici bir edayla bu ünlü gazeteci arkadaşın seçim vesilesiyle İstanbul'dan Kars'a geldiğini, ama yalnız seçimleri değil, Kars'ın sorunlarını, kadınların neden intihar ettiklerini de yazacağını, dertlerini anlatırlarsa Kars için de iyi olacağını söylüyordu. Bazıları onları ayçiçek yağı dolu tenekeler, kutu kutu sabunlar, ya da bisküvi ve makarna kolileriyle gelen başkan adayları sanıp seviniyorlardı. Merak ve misafirperverlikle onları içeri almaya karar verenler önce Ka'ya havlayan köpekten korkmamasını söylüyorlardı. Bazıları da bunu yıllardır süren polis baskınlarının, aramaların bir yenisi sanıp kapıyı korkuyla açıyor, gelenlerin devletten olmadığına hükmedince de sessizliğe bürünüyorlardı. İntihar eden kızların aileleri ise (Ka kısa sürede altı vakayı öğrenebilmişti) kızlannın hiçbir şikâyeti olmadığını, olaya çok şaşırıp çok üzüldüklerini söylüyorlardı hep. Toprakla veya makine halısıyla kaplı, avuç içi kadar, buz gibi odalarda eski divanların, eğri sandalyelerin üzerinde, evden eve geçtikçe sayıları artıyormuş gibi gelen ve hepsi kırık plastik oyuncaklar (arabalar, tek kolu kopmuş bebekler), şişeler ve boş ilaç ve çay kutularıyla itişerek oynayan çocukların arasında, ısınsın diye sürekli karıştırılan odun sobalarının, kaçak cereyanla beslenen elektrik sobalarının ve sessiz ama sürekli açık televizyonların karşısında Kars'ın bitip tükenmeyen dertlerini, yoksulluğunu, işten atılanların ve intiharcı kızların hikâyelerini dinlediler. Oğullarının işsiz olmasına, hapise düşmesine ağlayan analar, günde on iki saat hamamda çalışıp sekiz kişilik ailesini zor doyuran tellaklar, çay masrafı yüzünden çayhaneye gidip gitmemek konusunda takıntılı işsizler, talihlerinden, devletten, belediyeden yakınarak kendi hikâyelerini, memleketin ve devletin derdi gibi anlattılar Ka'ya. Bütün bu hikâyelerin ve öfkenin bir noktasında, pencerelerden içeri vuran beyaz ışığa rağmen, Ka girip çıktığı evlere sanki bir çeşit alacakaranlığın çöktüğünü, eşyaların biçimlerini ayırdetmekte zorlandığını hissediyordu. Dahası gözlerini dışarıda yağan kara çevirmeye zorlayan aynı körlük, sanki bir tül perde, bir çeşit kar 18 -Uzak Mahalleler - sessizliği şeklinde beynine iniyor, aklı ve hafızası artık yoksulluk ve sefalet hikâyelerine direniyordu. Gene de dinlediği intihar hikâyelerinin hiçbirini ölümüne kadar aklından çıkaramadı. Hikayelerdeki yoksulluk, çaresizlik, anlayışsızlık değildi Ka'yı bu kadar sarsan. Kızlarını sürekli döverek ezen, sokağa çıkmasına bile izin vermeyen ana babaların anlayışsızlığı, kıskanç kocaların baskısı ve parasızlık da değildi. Ka'yı asıl korkutan ve şaşırtan şey intiharların sıradan günlük hayatın içine, habersiz, törensiz, birdenbire girivermesiydi. Yaşlı bir çayhane sahibi ile zorla nişanlandırılmak üzere olan bir kız mesela, her akşam yaptığı gibi annesi, babası, üç kardeşi ve babaannesiyle birlikte akşam yemeğini yemiş, kirli tabakları kardeşleriyle her zamanki gibi gülüşüp ve çekişerek topladıktan sonra, tatlı getirmek için gittiği mutfaktan bahçeye çıkmış, pencereden annesiyle babasının odasına girip babasının av tüfeğiyle kendini vurmuştu. Silah sesinden sonra yatak odasında mutfakta sandıkları kızlarının kanlar içinde kıvranan gövdesini bulan anne babası onun neden intihar ettiğini hiç anlayamadıkları gibi, mutfaktan yatak odasına geçmesine de akıl erdirememişlerdi. On altı yaşındaki bir başka kız, her akşamüstü yaptığı gibi, televizyonda hangi kanal izlenecek ve kumanda aletini kim tutacak diye iki kardeşiyle saçsaça başbaşa kavga etmiş, onları ayırmaya gelen babasından iki sert tokat yedikten sonra, odasına girip koca bir şişe tarım ilacı Mortalin'i gazoz içer gibi kafasına dikmişti. Bir başkası on beş yaşında severek evlendiği, altı ay önce bir çocuğunu doğurduğu işsiz ve ezik kocasından yediği dayaklardan öylesine yıl-mıştı ki, olağan bir kavga sonrası mutfağa girip kapısını kilitlemiş, içeride ne yaptığını anladığı için kapıyı kırmaya çalışan kocasının bağırışlarına rağmen daha önceden hazırladığı kanca ve iple bir hamlede kendisini asmıştı. Bütün bu hikâyelerde hayatın sıradan akışı ile ölüm arasındaki geçişin Ka'yı büyüleyen bir hızı ve umutsuzluğu vardı. Tavana çakılan kancalar, kurşunlan önceden yerleştirilen silahlar, yan odadan yatak odasına getirilen ilaç şişeleri intiharcı kızların intihar fikrini uzun zamandır içlerinde taşıdıklannı kanıtlıyordu. Kızların, genç kadınların birdenbire intihar etmeye başlamaları 19 -Uzak Mahalleler - Kars'tan yüzlerce kilometre uzaklıktaki Batman'da ortaya çıkmıştı ilk. Bütün dünyada erkek intiharları kadın intiharlarının üç dört katı olmasına rağmen Batman'da intihar eden kadınların erkeklerden üç kat fazla olması ve intihar oranının dünya ortalamasının dört katma çıkması önce Ankara'da Devlet İstatistik Enstitü-sü'ndeki çalışkan bir genç memurun dikkatini çekmiş, onun bir gazeteci arkadaşının Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı küçük haberle ise Türkiye'de kimse ilgilenmemişti. Olayı gazeteden okuyup ilgilenen Alman ve Fransız gazetelerinin Türkiye temsilcileri Batman'a gidip yaptıkları röportajları ülkelerinde yayımlayınca Türk gazeteleri de intiharları önemsemiş, yerli yabancı pek çok gazeteci şehre gelmişti. Olayla ilgilenen devlet görevlilerinin görüşüne göre bu ilgi ve yayınlar kimi kızları intihara daha da çok özendirmişti. Ka'nm konuştuğu vali muavini Kars'taki intiharların istatistiksel olarak Batman düzeyine ulaşmadığını, intiharcı kızların aileleriyle görüşülmesine "şimdilik"

Köneler, aysyzgije tarapyndan 12 years ago
Teswir ýazmak üçin Içeri gir